Bugün maziyi hatırladım dostum. Maziyle bugün arasına köprüler kurdum kendimce. Seninle bugün arasına... Bugün seni hatırladım. Senden kalanları hatırladım O günü, İki damla gözyaşını zemine çakıldığı günü hatırladım.
Mevsimlerden bahar,aylardın mayıstı. Değişmiştin o yıl, Gökyüzünden doyasıya ilham alıyordun. Bedenin aynalara dans ettiriyordu, Hüküm sürüyordun aynalarda. Sanki senin karşında aynalar büyülenmişti. Demiştim ya mevsimler de değişmişti. Her mevsim bahar...
Mevsimlerden bahardı. Her adımın bir hayat vardı. Gök kubbeden düşen her yağmur tanesi, Gönlünde adeta bir nehir oluşturuyordu. Cıvıl cıvıldın, coşkun bir çağlayan gibi akıp duruyordun. Bilmediğin duygular tarifsiz heyecanlar içindeydin. Bazı duygular bazı heyecanları yaşarken adeta tir tir titriyordun. Gönlünden kulağına fısıldayan sesi duydukça Heyecandan için kıpır kıpır olup hayat doluyordun Gönlünün nameleri seni adeta sonsuz bir mutluluğa yükseltiyordu. Kalbinden doğaya aşk nehiri akıyordu. Kalbinin her atışında seyahatten seyahate çıkıyordun bulutlar ötesine. Bilmiyordun, Ya da biliyordun da adını koyamıyordun. Dostum sen sen... Sen aşık olmuştun.
Aşk aşk diye diye aşk denizi oluyordun. Bir yelkenli olup okyanuslara açılıyordun. Bekleyişin aşk, Yürüyüşün aşk. Ne bileyim işte aşkın tarifi sendin. Aşktan sevgi yumağı olmuştun, Pınar olmuştun aşk pınarı. Yokuşları tırmandığında, Aşk, hep o pencerede, "Kahve renkli o pencerede" Aşağıya inerken adeta uçuyordun kahve renkli pencereyi görünce. Pencereden gönlüne yansıyan bakış; Adeta seni dünyadan koparıyordu. Bambaşka hayatlara gidiyordun.
Mevsimlerden bahardı. Aylardan mayıstı. Baharda hele hele mayısta aşk bambaşka olurdu. Bilirdik ki bin bir türlük çiçekler dünyaya kendini gösterirken; Yüreğindeki raks seni bam başka dünyalara yelken açtırırdı. Mavi gökyüzü, yemyeşil bahçeler, rengarenk güller ve bülbüller... Adete aşk şehrine dönüşmüştü senin için. Senin için doğa dile gelmişti. Kuşlar senin için şakıyor, Bülbüller senin için dile geliyordu adeta. Günleri gündüzleri başka başka yaşıyordun. Gecelerde yıldızlar senin için parlıyordu. Güneş o günlerde ayrı selamlıyordu sabahları. Lale bahçeleri hayat olmuştu. Pembe’nin ayrı yeri vardı sende. Gönül vermiştin yere göğe. Hopluyor, zıplıyor, keyif üstüne keyif...
Zaman geçiyor mekanlar yeni misafirlerini bekliyordu. Herşey kendi dünyanda güzeldi, Lakin anlatmalıydın bu aşkı, Gönlünde yanan bu alevi paylaşmalıydın, En önemlisi de bu alevin sahibine teslim etmeliydin gönlünden geçenleri. Ancak bu o kadar da kolay değildi. Ki daha önce böyle bir şey yaşanmamıştı sende. Çarşamba günü, saat 21:45’de gelmiştin. Biraz durgun, biraz mahcuptun konuşamıyordun. Gözlerime baktıkça sanki utanıyordun. " Anlat , Anlat ki rahatla" demiştim sana. Ve sen de bir çırpıda anlattın gönlünü, Gönlünün namelerini, ve " destekle" demiştin. Hatırlıyorum o geceyi, Cesaret yumağı haline dönüşmüştün. Haykırıyordun adeta, Bütün kainata meydan okuyordun, Doğada sanki sadece senin sesin vardı o dakikada. Aslında senin cesarete de ihtiyacın da yokmuş ya Biz anlamıştık oracıkta.
Mevsimlerden bahar, aylardan mayıstı. Günlerden salıydı. Büyük gün gelip çatıvermişti. Heyecan heyecan... Buram buram terliyordun. Esmer tenin inadına kırmızı olmuştu. Dudakların kup kururu hatta ve hatta çatlayıvermişti stresten. Saat on civarıydı, yaza ramak kalmıştı. Yokuştan yukarıya doğu çıkıyordu Gölgelere bezenmiş yol civarında sevdiğin. Ve sen... Bir bakış, içinden de haykırış. Yavaş yavaş, birazda usulca gidivermiştin sevdiceğinin yanına. Bende seni uzaktan seyrediyordum sabırsızlıkla... O anda zaman durdu. Sadece dünyada sen ve o vardı. Ellerin sağ göğsüne doğru gidivermişti, Beyaz gömleğinin cebine. En sevdiğin rengi yani kırmızıyı en sevdiğine takdim edivermiştin. Ellerindeydi artık o gönlünden kopan " sevgili en sevgili " diye başlayan nameler. Artık sükut etme zamanıydı. Kainat sükut etmişti. Gözler ve gönüller konuşmalıydı. Bir bakış atıverdin gözlerine ve gönlüne, Çekilivermiştin bir adım gerisine, Evet bekleme zamanıydı. Bekletme zamanı. Bekledin, bekledin sonra....
Sonrası bilinmez nedendir umut yerine kaosa terk edivermişti. Bahar gitmiş yerine güz sarısı gelivermişti. Gözler ve gönüller ayrı ayrı akıveriyordu. Gönlünden kopan ateş parçası gözlerine öyle etki edivermişti ki; Zaman adeta param parça oluvermişti. Gözlerde nem ve iki damla yaş. Mevsim sanki sonbahar. Hafiften rüzgar Gönlünden kopan namelerde karayel, Savrulmuştun; Savrulmuştu gönlünün nameleri yukardan aşağıya. Sevgilinin eteklerinde, Artık her şey ayaklar altında, Ve sevgilin; Sevgilinde mahcupluk, biraz da ürkeklik, Ve gözleri ayak hizasında; Korkuyordu ve korktu. Korkuları korkutmuştu onu, Ve visal Visal sonsuza kalmıştı... Aynı duygular paylaşılsa da, Aynı hayatlar hayal edilse de "Hayırdı " cevabı. Anlamamıştı sevgili yar seni. Anlayamamıştı mesafeler seni Anlamamıştı hayat seni. Arık gün dönmüştü senin için. Çalıkuşun da ürkek, Ve şehir de gurbet...
Mevsim bahar, Aylardan mayıs, günlerden salı. Sabah coşkusu yoktu artık. Akşamın karanlığı geldikçe gönlünün karanlığı daha da artmıştır. Gece üzerimize çökmüştü, En sessiz geceydi yaşanan senle. Küsmüştün bir kere. Kainata, doğaya, insanlara. Kendine ve geleceğine küsmüştün. İnanmamıştın zamana ve mekana, İnanamamıştın "Sevgili yar’a "
Gece karanlık değildi aslında, Gök kubbede sana inat yıldızlar cümbüşü vardı. Ancak senin gönlünün yıldızı kaymıştı. Dolayısıyla yabancı kalmıştık gökyüzüne ve geceye. O gece üç kişiydik. Son gecemizdi birlikte yaşadığımız. Konuşmuyordun bizimle, Duymuyordun hatta ve hatta nefes bile almıyordun. Gönlün hazanı yaşayan gurbet gibiydi. Gönlünün gülü kuruyuvermişti. Donuk bir bakış, Son bir bakış o malum yere. Gönlünden yağan yağmur, Ve düşler, Düşlerinden gözlerine gelmişti haberi, İki damla yaş.
Sonradan duydum gideceğini, Karar vermiştin zaten o gece belliydi. 17 Haziran günüydü, Günlerden cumaydı ve sen gittin. Giderken yüreğini de götürdün. Yollara terk ettin rüyalarını ve hülyalarını. Gönlünden kopan nameleri şehrin boşluğuna bırakıverdin. Gittin ve bir daha dönmedin. Gittin ve bir daha haber vermedin. Ve senden tek hatıra kaldı İki damla gözyaşı.
(c) Bu eserin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Eserin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Güneşin doğuşu kadar masumken nasıl da kirlendik.!
Serkan BOL
Güneşin doğuşu kadar masumken nasıl da kirlendik.!