Adrese Elden Teslim Mektuplar

Neredeyim? Adrese Elden Teslim Mektuplar yazısı
Yazı

Adrese Elden Teslim Mektuplar

  • Oflu
  • 12 Nisan 2012 Perşembe
  • 2695 okunma
İnsanın kendinden bahsetmesini çok sevimli bulmadığımı, kendini anlatmanın yolunun sözden değil de yaşamaktan ve uygulamaktan geçtiğini bir kere daha hatırlatarak mektubuma başlıyorum sevgili dostum!

Her insanın uyduğu, uymaya çalıştığı genel ve kendine özgü (nev-i şahsına münhasır ) prensipleri vardır muhakkak. Bunların bazıları tecrübe etmiş büyüklerin ya da alanında uzman kişilerin tavsiyeleri, bazıları ise kendi tecrübeleri ve yaşanmışlıklar ile şekillenip oluşur. Ben de bir insan olduğum için, başkalarına göre doğrudur - yanlıştır diye tanımlanabilecek ama kendime göre doğru kabul ettiğim bazı prensipleri olan bir kişiyim. Ve birçoğundan şu ana kadar hiç pişmanlık duymadım!

Özellikle günümüzde çok daha belirgin bir hâl alan “ sapla samanın karışması / karıştırılması “ yanlış algılamalara, farklı yakıştırılmalara ve sınıflandırılmalara neden olduğu, “ delinin birinin kuyuya attığı ve çıkarılmakta zorluk çekilen taş “ misali, dedikodu, faraziye, kötü zan, hatta iftira boyutuyla birçoğumuzun duyduğu ve karıştırılarak karşılaştığı rahatsızlıklardan ben de payıma düşeni zaman zaman alsam da çok rahatsız olduğumu ve bunları çok kafama taktığımı söyleyemeyeceğim. Hamdolsun kendisi ile barışık bir mizacım var. Yüzüme söylenmeyen / söylenemeyen, teyidim ile doğrulanmayan hiçbir konu ve meseleyi çok ciddiye alınacaklar kapsamında pek değerlendirmedim ve değerlendirmeyeceğim. Ama gün olur bir yerde karşılaşılıp konuşma fırsatı olduğunda da unutmayacaklarım arasında olurlar ve olmaya devam edeceklerdir elbette!

Aile olmak, hısım akraba olmak, dost ve arkadaş olmak, aynı apartmanda ve mahallede komşu olmak, ticaret yapmak, aynı mesleği yapmak, sanat yapmak çok ayrı ayrı şeylerdir. Yani biriyle aynı mesleği yapmış olmamız aynı zamanda iyi bir arkadaş ya da dost olacağımız anlamına gelmediği gibi, çok iyi arkadaş olduğumuz biriyle de aynı mesleği ve sanatı icra edemeyebilir, aynı tadı alamayabiliriz. Sanatını ve yaptığı işi beğendiğimiz birinin hısım ya da arkadaş olma kıstaslarımıza uyma gibi bir zorunluluğu da yok. Bütün bunların ayrı ayrı değerlendirilmesi ve düşünülmesi sanırım en makulü. Ben öyle yapmaya gayret ediyorum.

Edebiyat dünyasında ve bu sitede ilk önce dikkat ve tâkip etmem gerekenlerin düşünce tarzıma, değerlerime, siyasi ya da dinî düşüncelerime, kırmızı çizgilerime uyan insanlardan çok ortaya koyduğu ürünler ile işini ciddiye alan, emek sarf eden, edebiyata ve şiire katkı sağlamayı amaçlayan, gelişime açık kişiler olduğuna inanırım. Ama eğer, dost / arkadaş, sevgili, gelin ya da komşu arasam ve bu benim tercihlerim doğrultusunda şekillenecek olsa edebî yöne de pek dikkat etmem. O işin kıstaslarının da farklı özellikler ile bana yakın olmasını arzu ederim elbette.
Hepsi bir arada olur mu? O işte çok zor! Olursa eğer; güncel tâbiriyle “tadından yenmez “, tasavvufî tâbiriyle “ Nurun alâ nur “ olur ki, her kula nasip olmaz. İnşallah o şanslılardan oluruz!

İnsana, ilk önce insan olduğu; yaratıcının doğuştan verdiği ve tanıdığı hakları özgür iradesiyle kullanabilme yetkisine sâhip olduğuna inandığım pencereden bakmak isterim. Ben kimim ki, inancımın ve varlığımın gereği olan eşitlik ilkesini kendim ya da bir başkasının lehine bozma yetkisini kendimde bulacağım?

Evet! Kadınlar konusundaki düşüncelerime çok katılmadığını biliyorum.
İlk insan ve ilk peygamber Âdem’ i ( a.s) canından bezdirerek cennetten çıkmamıza ve sürgün yeri dünyaya inmemize neden olan Havva validemizle başlayıp, Lût’u ( a.s ) ocak dumanı ile düşmanlarına ihbar eden, Yusuf’u ( a.s ) iftira ile zindan köşelerinde eskiten adını anmak istemediğim o mâlume şahısla devam edip yakın tarihimize; gerek Osmanlı gerek diğer siyasi arenada hep olumsuzluklarla damga vuran bu cinse çok sıcak olduğumu söyleyemeyeceğim elbette ama, “ cennetin ayakları altında olduğu “ tespitinin imandan bir cüz olduğuna bütün hücrelerimle inandığım annem, uğurlarında yakabileceğim her şeyi yakmaktan çekinmeyeceğim kız kardeşlerim ve yeğenlerimin de aynı cinsten olduğunu hiç unutmadım!
Yaratıcının bu farklı tasarım özellikleri ile donattığı ve şekillendirdiği kadın cinsinin dünyadaki en büyük imtihan olduğunu unutup, Kâinatın Efendisi’nin ( s.a.v ) Veda Haccında onlar hakkında bize yüklediği yükün ağırlığından ayaklarım bükülse de hiç şikâyet etmedim.

Dengeyi sağlamak, sağlayabilmek bütün meselem!

2004 Yılındaki “ Ölü Aşklar Derneği “ nin düzenlediği tekne gezisini hatırlıyor musun? Hani, hafif çakırkeyif olmuş o genç şaire kızın “ Hocam! Sizi yanaklarınızdan öpeceğim “ deyip boynuma sarılmasında nasıl şok yaşamıştık!
Sonra, bir şehirde seninle ısrarla buluşmak isteyip benimle alakalı bilgileri alanla daha sonra yaşadığımız sorunları unuttun mu?
Ya diğerlerini?
Daha çok konuşturma istersen!
……………………
Katılmasan da bu konuda hâlâ haklı olduğumu düşünüyorum.

Eğer bir gün, sanat ve edebiyat adına alkışlanmaları ve takdir edilmeleri gerekirse ellerim patlayana kadar alkışlayacağımı, hedefe giden yolda elimden gelenin en iyisini yapacağımı da bilirsin. Varsın kendi cinslerinin altını oymayı, çamur atmayı, önlerini kesmeyi, kıskanmayı en çok yine kendi cinslerine yapanlar bizi taraf olmakla, tavır almakla itham etsinler!
Çok da umurumdaydı…

Kaldı ki, icâzetle hareket etmemi sağlayacak icâzeti yazacak bir hoca tanımadığım gibi, hatırla, şakşakçılıkla, inanmadığımı söylemek ve yapmakla işimin olmadığını da yine en iyi sen bilirsin.
Ve yine çok iyi bilirsin ki, gerek muhtelif iltifatlarla şişirilip tepemizde dolaşanların havası kaçtığında, gerekse yüzünü uçuk entelektüelliğe ve aykırılığa yöneltip sırtını bize layık gören çatı kenarlarında oturanlar arkalarından itilip yere düştüklerinde onları ilk tutup kaldıran yine biz oluruz.
Ve keşke, onları kaldırırken gözlerinin derinliklerine mânalı mânalı bakmayı aklımızdan fırlatıp atabilsek.
Bunu beceremediğimizdendir ki çok sık çıkmıyor içimizden Mevlâna ve Yunus!
Hele Karadeniz’den….

Diğer konuları bir sonraki mektubumda cevaplamak üzere,

Eyvallah!

(c) Bu eserin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Eserin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

Şiir; ciddi bir iştir ve ancak kendini ciddiye alanları ciddiye alır!

Oflu

Şiir; ciddi bir iştir ve ancak kendini ciddiye alanları ciddiye alır!

Kategoriler
Yeni Şiirlerim