KARADENİZ SAHİLLERİNİN HIRÇINLIĞI

Neredeyim? KARADENİZ SAHİLLERİNİN HIRÇINLIĞI yazısı
Yazı

KARADENİZ SAHİLLERİNİN HIRÇINLIĞI

Tarih boyunca Karadeniz sahilleri çok çeşitli kavimlere ve onların medeniyetlerine beşiklik etmiştir. Hemen bütün medeniyetler döneminde, bu sahillerin coğrafyası gibi insanları da hırçın, savaşçı, bir o kadar da insancıl yapıdaydılar.

M.Ö. 12. yüzyılda Grekler, Karadeniz sahillerine ilk gezileri sırasında pek dostluk görmemiş olacaklar ki, azgın dalgalarıyla ünlü Karadeniz’e, “dost olmayan, misafir sevmeyen” anlamına gelen “Pontus Aexeinos” adını takmışlardı. Altın postu arayan Argonotların gizemli Karadeniz sahili yolculukları da bu devre rastlar.

Amazonların efsaneleşmiş öykülerine de Karadeniz sahilleri tanıklık etmiştir. Anaerkil yapının belki de yeryüzündeki en anlamlı örnekleridir Amazonlar. Grekler, bu savaşçı kadınların saldırılarından el aman dilemişler, onlar hakkında günümüze kadar uzanan çok çeşitli efsaneler aktarmışlardır. Amazonları, Greklerin bıraktığı yazılı belgelerden tanıyoruz.

Bölge 8. yüzyıldan itibaren deniz kavimlerinin göçü ile şenlenmiştir. Bu kez Karadeniz kıyılarına gelen Miletoslular, Karadeniz’e “dost ve misafirperver” anlamındaki “Pontus Euxeinos” adını vermeyi uygun bulmuşlar ve bu kıyılarda Sinop, Samsun, Cotyora, Giresun ve Trabzon başta olmak üzere 90’dan fazla koloni kurmuşlardır.
Karadeniz sahilleri, daha sonra yüzyıllarda da yüzlerce kavime vatan olmuş, onların birbirleriyle savaşına sahne olmuştur.

11. Yüzyıldan itibaren bölgeye Türklerin iskanı başlamıştır. Ayrı bir araştırma konusu olan bu dönemde de, Karadeniz Bölgesi’nde efsanelere konu olan yüzlerce olay yaşanmıştır. Türkmenler, yüz elli yıldan fazla süren mücadelelerle yörede yurt tutmuşlar ve bölgeye etnik damgalarını vurmuşlardır. Çoğu Türkmen beyinin adı, tepelerde yaşamaktadır bu topraklarda.

Karadeniz Bölgesi, Osmanlı yönetimine geçtikten sonra da çok çeşitli olaylara sahne olmuştur. Bu dönemde en durgun ve belki de halk için en mutlu devir, Fatih Sultan Mehmet ve II. Beyazıt dönemidir. Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman zamanında tımar sistemi ve buna bağlı olarak ordunun yapılanması yavaş yavaş bozulmaya başlamış, halkın huzur ve güvenliği yeterince sağlanamamıştır. Bu devirde bölgede zengin ayanlar türemiştir.

Kanuni’den sonra bölgedeki durum ise başlı başına bir faciadır. 17. yüzyılın başlarında görülen salgın hastalıklar, Karadeniz kıyılarını kasıp kavurmuştur. Bu arada Celali İsyanları ve suhte isyanları nedeniyle ülkenin birçok yerinde “Büyük Kaçgun” başlamış, korunmasız kalan köylüler ve özellikle de Alevi Türkmenler, kuş uçmaz, kervan geçmez sarp arazilere sığınarak yeni köyler kurmaya başlamışlardır. Sahipsizlerin yuvası, Karadeniz kıyılarının geçit vermez coğrafyası olmuştur.

Ordu yöresinin o devirlerdeki idari yapılanması olan Vilayet-i Bayramlu’nun yönetim merkezi “Nefs-i Ordu bi-ism-i Alevi” yerleşkesinin de, bu zaman içinde yok olması anlamlıdır.

1634 yılında Kazaklar, Karadeniz sahillerini basıp şehir ve kasabaları yağmalamışlardır. Samsun’u iki defa yakmışlar, Giresun ve yöresini, bu arada Ordu sahillerindeki yerleşkeleri de yağmalamışlardır.

1654 yılında Osmanlı donanmasının Akdeniz’de olduğu sıralarda yine Kazakların Karadeniz sahillerini basıp yağmaladıkları haberi İstanbul’a ulaştırılmıştır. Başka savaş gemisi olmadığı için acele ile birkaç Üsküdar gemisi teçhiz edilerek içine yeniçeriler bindirilmiş, gemiler, Sevindik Kethüdası Mahmut Paşa komutasında Karadeniz’e açılmıştır. Yeniçeriler, Karadeniz sahillerinde Kazaklardan daha fazla kötülük işlemişlerdir. Dönüşte bir gemi de batmıştır. Mahmut Paşa, Sarayburnu önlerinde kalan gemilerini durdurmuş, zafer kazanmış büyük bir kumandan gibi karşılanmıştır.

1756 yılında Canik Muhassılı Süleyman Paşa ve oğlu Ali Bey, büyük bir kuvvetle, sanki yabancı bir ülkedeymiş gibi Giresun şehrini basıp yağmalamıştır.

Bütün bunlar, en görkemli zamanlarında bile Osmanlı yönetiminin bölgede halkı korumak ve kollamak anlamında pek de etkili olamadığını göstermektedir.

Yakın tarihimizde Karadeniz sahilleri yine hırçındır. Birinci Dünya Savaşı sırasında ve izleyen yıllarda yine bu sahillerde Osmanlı tarihinin en uzun isyanı görülmüştür. Bu isyan, Pontus İsyanı’dır. Hemen bütün Karadeniz Bölgesi’ni kapsayan Pontus İsyanı, yıllarca sürmüştür. Bu isyanda, Pontus çetecilerinin sayısı 25 binden fazladır. Mustafa Kemal, Samsun’a çıktığında İstanbul Hükümeti’ne gönderdiği raporda Karadeniz Bölgesi’nde kırktan fazla Rum ve Ermeni tedhiş örgütü bulunduğunu bildirmiştir.

Günümüzde Karadeniz sahillerinde gününü gün eden sevgili insanlarımız! Püfür püfür esen poyraz rüzgârına bağrınızı verin ve Karadeniz’in hırçın dalgalarını seyredin. Bu dalgaların sesi, sizlere çok şeyler söyleyecektir. Buraların, çok kolay vatan olmadığını fısıldayacaktır kulaklarınıza.

(c) Bu eserin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Eserin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

Dürüst olmaktan korkma, kaybedeceğin en fazla yanlış insanlar olur.& 

Mithat Baş

Dürüst olmaktan korkma, kaybedeceğin en fazla yanlış insanlar olur.& 

Kategoriler
Yeni Şiirlerim