Bir devrin ünlü şarkıcılarından Ali Rıza Binboğa’nın döneminde mitsel bir değer kazanan “Özgürlük ve barış tüm insanların. Özlemi olacak yarınlarda.” Söyleyişi ellinci yaş gününü kutlayacak yakınlarda. Özgürlük böyledir elbette, damarlarını alev alev yakar insanoğlunun. Hatta tepki aldığı hallerde dahi. Bilirsiniz bir pozitif bir de negatif elektrik vardır. İkisi de elektriktir nihai noktada. Ve ikisi de kanımızda delicesine bir tutkuyla akar ve sentezlenerek değiştirir, dönüştürür yeryüzünü tümden.
Ne ki, her özgürlük söylemi bu cinsten midir acaba? Manipülasyon boyutu da kazanamaz mı? “Hareket verme, harekete geçirme, yönlendirme, etkileme.” Şeklinde sözlük karşılığını bulacaktır açıktır ki.
Son yılların moda mevzularından LGBT bende böylesi bir his uyandırır açıkçası. Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Transgender yapılanmasından söz ediyorum evet. Demem şu ki, dünyanın pek çok yerinde hatta Avrupa, Amerika gibi oldukça özgür tanımlanan ülkelerde daha zaruri çizgide ilerlerken bizde harlandırılan, yapay olarak yükseltilen bir konu olup olmadığını düşünmüyor değilim açıkça. Doğal mecrasında aktığı, lafza, aksiyona dönüşmediği sürece ülkemizde bu tip konuların bize özgü bir hürriyet kapsamı kazandığını belirtmek isterim tam da bu noktada.
Klasik ve artık klişe hüviyet kazanmış örnek, popüler ses sanatçımız Bülent Ersoy olmalı. On iki eylül döneminde askeri rejimce televizyona çıkartılmazken milletimiz ünlü sanatçıyı bağrına basacaktır. Bunda belki halk kesimlerinin bizde, askeri yönetimlere mesafe duymasının da gizil bir psikolojik etkisi olabilir. Öyle ya, Bülent Ersoy ameliyatla karşı cinse geçti, oldukça gürültü de koparttı etrafında. Ama milletimiz üstadı benimseyip bir üst tat olarak bağrına basacaktır. Şüphesiz son yıllarda katıldığı programlarda yaptığı efektler buna dahil olmamaktadır.
İsmi lazım değil bazıları rahmetli olmuş başka bazı sanatçılarımıza da toplum kesimleri kontenjan tanır, tanımıştır da. Milletimiz alicenaptır genelliği içerisinde. Elbette türlü biçimlerde yozlaşmış, rayından çıkmış, köyle kent arasında ne köy ne kent olan toplumsal katmanlar tazyik yapabilir. Bunlar nicelik düzleminde kısmi yer tutarken, nitelikte külli bir etkileşim doğurabilir de. Bir şeyin çıkarttığı ses, koparttığı gürültüyle sayıyı motamot birbirine karıştırmamak uygun düşecektir haliyle. Toplumsal yapımız günümüzde ziyadesiyle kozmopolit hal aldı malum.
Ben şahsen üstte örneklediğim biçimde sanatıyla ses getiren, magazin çizgisinde basınç yapmayan şahsiyetlere sarmayı münasip bulduğumu söyleyemem. Dini zeminde farklı görüş ve değerlendirmeler şüphesiz var. Daha önce de yer yer arz ettiğim üzere dünyamızla birlikte ülkemizde de üst çatı ve hemen tüm çerçeve Kapitalist/Modernist ölçekte şekillenip, işlemekte. Ülkemizde ve İslam dünyasında İslam ahkamının hakim olduğu dönemler askeri, siyasi, ekonomik güç Müslümanlarda idi. Oysa birkaç asırdır böyle olmadığı sırda değil artık. Ne zaman ki ticaret yolları İpek Baharat yolu güzergahından çıkar ve Hint seferlerinde kaybederiz, o zamanlardan, taa o zamanlardan beri.
Şu kadar ki LGBT, konumuza dönersek bugünkü yapısıyla tehditkar olmasa da cüretkardır ülkemiz özelinde. “Müslüman mahallesinde salyangoz satmak” misalidir. Şüphesiz Müslüman mahalleleri de problemlidir bazen. Öğrenci yurtlarında hatta cemaat, tarikat ortamlarında da zaman zaman bu tip hallerle karşılaşılmaz mı, karşılaşılmıyor mu? Otoriter yapılanmaların sistemi tayin ettiği ortamlarda bu tip sorunlarla karşılaşılması her zaman mümkündür. Ne çare ki, dini hüviyetli kurumlara bu tarz eleştiri yöneltildiğinde ya da sorgulandığında dindar ruh rencide de olabilmekte. Yanlış halbuki. Din ve dindarlıkla kurumsal hiyerarşinin motamot alakası olmaz ki. Elbette yapılan eleştirinin niteliği de önem arz eder. Üzüm yemek mi, bağcıyı dövmek mi amaç? İtikadi hassasiyete riayet etmeksizin vur abalıya makamında çalıyorsa sorgulama, metodik bir hata teşkil etmez mi? Münferit halleri genele teşmil etmek, komplikasyonu hastalığın bizatihi kendisi saymak, tüm kurumsallığa mal etmek doğurduğu netice itibarıyla kurum yapar ve ortalık is pastan geçilmez haa! Bu da az çarıklı erkânıharp değil dersiniz de şakaya gelmez, aman ha!
Yine bakıyorsunuz bir sporcu kızımız gerek kendisi gerekse takım olarak kazanılan başarıları basamak yaparak fotoğraf paylaşımları yapmakta sosyal medyada. Troll yorumlarına afili cevaplar vermekte gereksizce. Halbuki spor çizgisinde fiziksel bakımdan güçlü, ruhsal bakımdan savaşçı özellikte bir oyuncumuz vesselam. Birkaç senedir bakıyorum, takım kötülediğinde o sahne alıyor, arkadaşlarına pozitif enerji katıyor. Rahmetli Doğan Cüceloğlu’nun savaşçısı, voleybolumuzda kesin bu enerji, bu dinamizm. Ama zırzop, delişmen. Art niyetli olmadığı zannındayım açıkça. Hani bir takım mahfiller yönlendiriyor onu, onların demesiyle hareket ediyor denirse yanıltıcı olabilir de. Kişisel hareket edecek, edebilecek kadar terelelli meşrepte. Yılkı atları vardır doğada, onlara benziyor daha da çok. Yıldırdığı muhakkaktır ama.
E sosyal psikolojiyi de yabana atmamalı derim. Köy yerinde tarlasındaki hanım teyzenin, bey amcanın, dağdaki çobanın serzenişlerini ıska geçmemeli. Samimidir o ses. Allah muhafaza Lut kavmi misali felakete uğrarız dediğinde bu insanlar, sentetik gelmez hani. Okuyanlar yozlaşıyor, okumayanlar daha temiz, berrak diyen profesör duraksatır da beni, geçmişte bir kurban bayramı gittiğim bir köy evinin bahçesinde iki tane koçu boynuzlarından kavrayıp götüren seksenlik nine Cenab-ı hak felaket verir evladım dediğinde eyvallah teyzem, haklısın derim naçizane. Bu ülkede akademi ve aydın katman bu sesle, nefesle bağını yitirdiğinde kaybetti, kaybettik.
Öte yandan longoz misalidir LGBT. Üstü koruluk, ormanlık, çevresi sazlık, bataklık doğal köşeleri bilirsiniz. Eşcinseller için de kimi vakit meziyetlerden faydalanmalı, özel hayattan bize ne denirse, bu anlayışında altı bataktır. Bu anlayışı da su basar eninde sonunda. Belirli bir mesafeden izlenmesi, görünümü güzeldir de, yanı başına gidildiğinde bir de bakarsınız sivrisinekten geçilmez. Ya da “Hayat uzak çekimde komedi, yakın planda bir trajedidir” diyen Şarlo dahi böylesini düşünmemiştir ve hatta kim bu şarlatan demekten alamaz da kendini ama şorololuğunda Şarlo’ya sığmayacak şaryoya takılmayacak yanları olamaz mı birader?
Sözün özü konu hassas, kırılgan. Gül bahçesi vaat etmiyor deşilmesi bize. Ya da tam tersine gül bahçesi müjdeliyor, dikenleriyle birlikte. Demem o ki, incelik ister ziyadesiyle.
-SON-
-LT-
(c) Bu eserin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Eserin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Karizma bazen de karda iz bırakma sanatıdır ardında, sonra bir bakarsınız karizma yerlerde.
levent taner
Karizma bazen de karda iz bırakma sanatıdır ardında, sonra bir bakarsınız karizma yerlerde.