ÖYLE YAPMA
-
- Aynur Engindeniz
- 3 Haziran 2012 Pazar
- 5938 okunma
Biliyor musun Cano
Ben bu şiiri yazmadan önce
Gidip hiçbir şaire danışmadım.
Bana failatün diyecekler ve
Satırlarımdaki o duru acıyı yok edecekler diye.
Oysa adını andığım her yerde
Siyah bir gecelik gibi
Kaygan kederini giymeliyim üzerime.
Benim bir kaleme de ihtiyacım yok Cano
Nasılsa gece bütün kara yazıları örtüyor eskimiş danteliyle.
Ellerimi bir ağaca sürmeyeli
Enime kesildiğimde görülecek halkalarım kadar zaman oldu
Bir de.
Say ki kirpiklerimdir müellifi bu şiirin.
Say ki dev bir dut ağacının dibinde
Yapışkan ellerimizi kenetlemişken birbirine
Gökyüzünden öylesine sözcükler damladı beyaz elbisene.
Bu şiirde fesleğen yok,
Gül yok, sardunya yok.
Sarı yapraklar, şafak, ikindi kızıllığı
Duvak ve kefen
Ayakları nazikçe kırılmış park oturakları
Ayrılan yahut kavuşan yok.
Say ki, posta kutuna bir zarf terkedilmiş
Müşfik bir anne gibi almışsın onu avuçlarına.
Belki bir tebessüm de belirir kırık dudaklarında
Seni kimsenin görmediği bir renge bürünür gözlerin.
Öyle yapma!
Yüzünü ellerinle kapatma.
Hayat dar aralıklardan sızarak başlasa da,
Geniş coğrafyalara yayılmadan yaşanmıyor
İnan bana.
Sonra ellerin
Toprağın üzerinde yürüyen çam köklerine benziyor.
Beni korkutuyorsun.
Bilmeni istediğim bir şey daha var
Kamer bile ikiye bölüneceği kıyamet vaadine
Sonsuz ama tedirgin bir tevekkülle yaslanıp
Görünmediği halde rahman olana baktığı halde
Ben karahindibalar gibi umarsız uçuşmaktan
Savrulup, kırılıp yaban çiftliklerin dikenli çitlerine takılmaktan
Çok yoruldum.
Dudaklarını ayırmanı ve beni bir bağışlanma muştusuyla
Diline dolamanı diliyorum.
Göçebe kasavetlerden
Yerleşik acılara geçmeyi böylece.
Hani bir şehir vardı
Kum cehenneminin ortasında
İki elçinin varıp da döndüremediği
Islah olmaz bir kavmi yok muydu o şehrin.
Hani Tanrı usanmayıp
Bir elçi daha göndermişti üzerlerine
Ve onlar “siz yalan söylüyorsunuz” demişlerdi ya…
Cano, ben korkuyorum
İçimdeki kalabalık ve ihtiyar şehrin
Geceleri ayyuka çıkan edepsizliğinden.
Bir gün acıklı bir azap saracak burçlarımı
Ve ihtiyar şehrimin kambur cinleri beni suçlayacaklar
“Herhalde biz senin yüzünden
Uğursuzluğa uğradık” diye.
Bu kötü bir şey Cano.
Annemizin bizi ısırarak uyandırması kadar
Korkunç bir şey.
And olsun ki, ben onları çok uyardım.
Öyle yapma!
Silkme şu omuzlarını
Kıldan ince bir ipin üzerinde yürüyoruz
Bilmiyor musun?
Keşke bu şiiri yazmadan önce
Kendini acı biber kabına asmış bir şaire danışsaydım.
Belki severdin ustaca yontulmuş kederlerini
Sana anlatacağım ağlak bir öyküden sonra.
-Şairler ölüdürler biliyor musun?
Topluca katletti onları anlaşılmazlık.
Giyotin gibi indi üzerlerine
Tabelalarında işaret parmağı çizili karmaşık yollar.
Düğüm Cano.
Kuyruğunu yutmuş ve acıyla burulmuş bir yılan gibi
Düğümlü yollar.
Ölüm en acı eşikse eğer
Onlara danışmadan yazdığım bütün buhran şiirlerinden
Tam şu an utanmalıyım.
Fakat ben ne yapıyorum biliyor musun?
Gece gece seni yazıyorum.
Şerrinde hayır bulunan sabahlara ramak kala.
Keşke başka bir yolu olsaydı ne olur gitme diyebilmenin
Pimi çekilmiş dizeler arasında dolaşmaktan gayri.
Bir de neye üzülüyorum biliyor musun?
Sana bir kere,
İçinde “lakin” geçen
Umut yüklü bir şiir yazamadım.
Öyle yapma!
Cano.
Ağlama…
Aynur ENGİNDENİZ
Bu şarkı senin şarkın. Ama sen susturamazsın...